5 yaşındaki Melike’nin kaybolduğu günden itibaren Türkiye’nin dört bir yanında infial yaratan ve kamuoyunu derinden etkileyen bir olay, geçtiğimiz günlerde yeni bir boyut kazandı. Zeytinburnu’nda yaşayan Melike, Eylül ayında babası ve üvey annesi tarafından korkunç bir işkencenin ardından hayatını kaybetmiş ve cesedi bir gölede bulunmuştu. Bu trajik olayın failleri, ilk kez hakim karşısına çıkarak, yaşananlarla ilgili açıklamalarda bulundu. Mahkemede verilen ifadeler, merakla beklenen detayları da beraberinde getirdi. Olayın seyrini ve toplumsal tepkileri ele alan bu gelişmeler, ülkede çocuk güvenliği konusunu yeniden gündeme getirdi.
Melike’nin babası Ahmet ve üvey annesi Elif, hakim karşısında adaletin yanına çıkarak, çocuklarının acı dolu hayatına son veren uygulamaların detaylarını anlattı. Davanın başlamasıyla birlikte aile ve akrabalar, mahkeme salonunu doldurarak, adalet arayışında bulundular. Mahkemede ilk olarak söz alan baba Ahmet, “Bunun bizim isteğimiz dışında olduğunu söylemek istiyorum. Ancak Melike’nin hayatını biz aldık. Pişmanım” dedi. Üvey anne Elif ise, “Bu durumun meydana gelmesinde hiç etkimizin olmadığını düşünüyorum, ama yine de derin bir üzüntü duyuyorum” şeklinde bir savunma yaptı. Mahkeme, bu açıklamaların ardından çiftin tutukluluk halinin devam edip etmeyeceğine karar verecek.
Melike’nin acı hikayesinin ardından Türkiye genelinde büyük bir tepki oluştu. Sosyal medya kullanıcıları, “#MelikeİçinAdalet” etiketiyle Melike’nin adaletinin sağlanmasını talep ediyor. Özellikle çocuk güvenliği faktörlerinin tekrar gündeme gelmesi, aile içi şiddet ve çocuk istismarına yönelik olan yasaların güçlendirilmesi gerektiğini savunan birçok kişi tarafından vurgulandı. Bu olay, sadece bir çocuğun trajik ölümü değil, aynı zamanda aile yapısındaki çürümeyi ve toplumun bunu nasıl algıladığını da gözler önüne seriyor. Çocukların güvenliği konusunda atılması gereken adımlar, artık yetkililer tarafından daha da önemli bir hale geldi.
Türkiye’de son yıllarda yaşanan çocuk istismarı olaylarının sayısındaki artış da dikkat çekici. Birçok iyi niyetli birey ve sivil toplum kuruluşu, çocuk istismarına karşı farkındalık yaratmak ve toplumsal değişim sağlamak amacıyla çeşitli projeler yürütüyor. Ancak, bu çabaların yetersiz kaldığı ve daha somut adımların atılması gerektiği belirtiliyor. Melike’nin trajik ölümü ile birlikte, bu konuda daha fazla ses yükseltilmesi bekleniyor.
Sonuç olarak, 5 yaşındaki Melike’nin kaybı, sadece yaşamını yitiren bir çocuk değil, aynı zamanda toplumun vicdanını da yaralayan bir olay haline geldi. Davanın seyri, Türkiye’nin çocuk güvenliği konusundaki tutumunu ve yasal düzenlemelerini yeniden gözden geçirmesine neden olacak gibi görünüyor. Melike’nin anısının, diğer çocukların güvenliğini korumak için bir dönüm noktası olması ümidiyle, toplum olarak bu konunun üstünde durarak daha bilinçli adımlar atmalıdır.