Son yıllarda dünya ekonomisinde önemli bir yere sahip olan Çin, artık büyüme oranları açısından alarm veriyor. Ekonomik verilerin endişe verici bir şekilde gerilemesi, pek çok uzmanın “Çin ekonomisi uçurumdan yuvarlanıyor mu?” sorusunu sormasına neden oldu. Ülkenin gayri safi yurtiçi hasılasında (GSYİH) yaşanan düşüş, istihdam, tüketim ve dış ticaret alanlarında ciddi daralmalarla birleşince, hem yerel hem de küresel pazarlarda daha derin etkiler yaratmaya başladı. Bu durum, dünya ekonomisinin en büyük ikinci gücü olan Çin’in geleceği hakkında kaygıları artırıyor.
Çin İstatistik Ofisi, son aylarda açıkladığı verilerle ülkenin ekonomik sağlığının alarm vermekte olduğunu doğruladı. 2023 yılının ikinci çeyreğinde, yılın başındaki %4,5’lik büyüme tahmininin gerisinde kalan bir %3,8’lik büyüme kaydedildi. Bu durum, birçok ekonomistin Çin'in büyüme hızında uzun vadeli bir azalma yaşandığına dair görüşlerini pekiştirdi. Özellikle gayrimenkul sektörü, en büyük destekçilerinden biri olan inşaat sektöründeki daralma nedeniyle büyük bir krize sürüklendi. Çin’in gelişen teknoloji ve üretim sektörleri de beklenenden daha zayıf performans sergileyerek bu duruma katkıda bulundu. Öte yandan, kamu harcamalarında ve alt yapı yatırımlarında da azalma gözlemlendi. Tüketim harcamalarının, bireylerin alım gücünün düşmesiyle daralması ise, ekonomik büyümenin önündeki en büyük engel olarak karşımıza çıkıyor.
Çin ekonomisinin yaşadığı bu çalkantılar, uluslararası piyasalarda da geniş yankı buluyor. Global tedarik zincirinin önemli bir parçası olan Çin, dünya ekonomisini doğrudan etkileyen bir oyuncu haline geldi. Eğer Çin ekonomisi ciddi bir resesyona kapılırsa, muhtemelen dünya genelinde birçok ülke için de olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Düşen Çin tüketimi, özellikle hammaddeler ve enerji ile ilgili dünya pazarlarında fiyatları ciddi şekilde etkileyebilir. Örneğin, petrol ve metallerde düşüşler yaşanırken, bu durum, diğer ülkelerin ekonomik büyüme hedeflerini de tehdit edebilir.
Ekonomik olarak zordaki bir Çin, ayrıca dış politikada da baskıcılığını artırabilir. Ülkenin ekonomik durumu kötüye giderken, hükümetin iç sorunlardan dikkatleri başka yönlere çekmek amacıyla daha agresif bir dış politika izleyebilme ihtimali artar. Bu, Asya-Pasifik bölgesi başta olmak üzere küresel barış ve güvenlik açısından risk faktörü oluşturabilir.
Sonuç olarak, Çin’deki ekonomik krizin derinleşmesi, dünya genelindeki ekonomik dengeleri alt üst edebilecek bir potansiyele sahip. Uzmanlar, bu riski dikkate alarak önlem alınması gerektiğini vurguluyor. Önümüzdeki dönem, Çin’in nasıl bir yol haritası çizeceği ve küresel ekonomik dinamikleri nasıl etkileyeceği açısından kritik bir önem taşıyor. Eğer Çin, bu zorluklara etkili bir şekilde yanıt vermezse, yalnızca kendi ekonomisi değil, tüm bir dünya da bu sarsıntıdan etkilenecek gibi görünüyor. Ülkenin bu çıkmazdan çıkabilmesi, hem hükümetin ekonomiyi restore etme çabalarına hem de küresel işbirliğine bağlı olarak ilerleyecektir.