Geçtiğimiz günlerde yaşanan bir cinayet olayı, herkesin yüreğini dağladı. Özlem K., nişanlısı tarafından katledildi. Olayın detayları ise, sadece cinayetin kendisinden değil, katilin 112’yi aramasıyla da dikkat çekti. Olayın olduğu gün, Özlem’in katili olan Yasin Y., cinayet sonrası hemen 112 acil servisini arayarak durumu bildirmişti. Ancak yapılan incelemeler neticesinde bu durum, mahkemede hafifletici sebep olarak kabul edilmedi. Bu durum, olayın ciddiyetini bir kez daha gözler önüne serdi.
Olayın başında, Yasin Y.’nin cinayet sonrası 112’yi araması, birçok soru işaretini de beraberinde getirdi. Acil servise yaptığı bu çağrıda, durumun ciddiyetini belirtmişti. Ancak, katilin bir suç işledikten sonra yardım çağırması, bazı hukukçular tarafından şüpheyle karşılandı. Genel olarak, suç işleyen bireylerin, bu tür hareketlerinin pişmanlık ve suçlamadan kaçma çabası olarak değerlendirildiği biliniyor. Yani, Yasin Y.’nin bu hareketi, mahkemede savunmak için bir manevra olarak görülmüştü.
Yasin Y., mahkemede yaptığı savunmasında, sinir anında cinayeti gerçekleştirdiğini belirterek, Özlem’in kendisine sürekli hakaret ettiğini ve ‘bir noktada dayanamayarak’ onu öldürdüğünü söyledi. Duruşmada, “O an ne yaptığımı bilmiyordum, sadece onun susmasını istedim” ifadelerini kullandı. Ancak mahkeme heyeti, yaşananların bir anlık öfke değil, önceden planlanmış bir cinayet olduğuna kanaat getirdi. Adalet, çoğu zaman karanlık ve karmaşık bir yolu temsil ediyor, bu olayda da durum farklı değildi.
Özlem’in ailesi, yaşadıkları acının büyüklüğü ve katilin durumu karşısındaki çaresizlikle mücadele ediyor. Özlem’in annesi, duruşma sırasında "Kızım, birini sevmekle suçlanmamalıydı" şeklinde bir açıklama yaparak, yargılama sürecinin kendileri için ne kadar travmatik olduğunu anlattı. Aynı zamanda, toplumsal algının da etkili olduğu bu tür cinayetlerde, özellikle kadınların hayatlarına olan tehditlerin sıklığını vurguladı. Özlem’in durumu, Türkiye’de kadın cinayetleriyle ilgili toplumsal bir tartışmayı daha da alevlendirdi.
Geçtiğimiz yıllarda Türkiye’de kadın cinayetlerinin artışı, adalet sisteminin nasıl çalıştığına dair eleştirileri de beraberinde getirdi. Kadınların maruz kaldığı şiddet söylemleri ve etkin bir şekilde savunulmamaları, toplumda ciddi bir rahatsızlık yaratıyor. Özlem’in cinayeti de, birçok insanın dikkatini çekti. Medya, cinayetin işlendiği günden itibaren durumu sıkı bir şekilde takip etti ve katilin yargılanma süreci ile ilgili güncel bilgileri paylaştı. Bu durum, adaletin yerini bulması için toplumsal bir farkındalık oluşturmaya yardımcı olabilir.
Olayın sonuçlanmasının ardından, yeniden benzer bir durumda kalmamak için, sosyal medya üzerinden de pek çok insan yapılacak yasal değişiklikler ve kadınların hakları için seslerini yükseltti. Özlem’in davası, kadın cinayetlerine karşı durmamız için bir sembol haline geldi. Yaşanan bu olay, sadece Özlem’in hayatını değil, kadınların toplumda karşılaştıkları şiddet ve ayrımcılığın da bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor.
Sonuç itibarıyla, Yasin Y.’nin durumu ve mahkemedeki süreci, sadece Türkiye’de değil, dünya genelinde pek çok ülkede kadınların yaşadığı benzer olayların yaşanmasına ışık tutmakta. Yaşanan acılar ve mücadeleler, kadın cinayetlerine karşı daha güçlü politikaların ve toplumsal farkındalığın oluşturulması gerektiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Özlem’in hayatı, bu durumu değiştirmek için mücadele eden herkes için bir ilham kaynağı olmalı.